AŞILAR VE OTİZM (1)

Sizlere yakın zamanda okuduğum ve beni etkileyen iki kitaptan bahsetmek istiyorum. Tabii, yazarken yine kantarın topuzunu kaçırdığım için bunu 3 bölüm halinde yayınlamayı planlıyorum. Bu iki kitap da aslında aşılarla ilişkili. Hayır; zannedildiği gibi COVID19 aşılarıyla ilişkili değil, burada COVID aşılarıyla ilgili bir tartışmaya girmeyeceğim elbette ama bu iki kitap da benim bundan yaklaşık 10 sene önce bir dost evi ziyaretinde karşılaştığım aile hekimi bir meslektaşımın da içinde bulunduğunu öğrendiğim çocukluk çağı aşılarına karşıtlık akımı ile ilgili. İlki Brian Deer isimli İngiliz bir gazetecinin Eylül 2020’de yayınlanan “Dünyayı Aldatan Doktor/ Bilim, Hilekarlık ve Aşılara Karşı Savaş” ismini taşıyan kitabı. Zaman zaman çok sinirlenerek okuduğum bu kitapta, aslında ana amacı şifa sunmak olan bir mesleğe sahip olan birinin kendi kişisel çıkarları ve şöhreti uğruna nasıl tüm dünyayı bir sağlık skandalına sürükleyebileceğini gördüm. Bu kitap bence bilim insanı olma çabası içerisindeki tüm gençlerin de okuması gereken bir kitap. Kitap, Andrew Wakefield isimli bir İngiliz doktorun 1998 Şubat ayında çok önemli bir tıp dergisi olan Lancet’de yayınlanan ve bir çocukluk çağı aşısı olan MMR (kabakulak, kızamık, kızamıkçık) aşısının enterokolit (bağırsak iltihabı) ve otizme yol açabileceğini iddia eden makaleleri ile başlayan ve tüm dünyaya yayılan aşı karşıtlığına yol açan süreci konu ediyor. Gerçi, bu sürecin yol açtığı aşı karşıtlığı akımları 2010 yılında makalenin Lancet editörleri tarafından makalede yapılan bilimsel sahtekarlıklar nedeniyle  geri çekilmesi ve Wakefied’ın hekimlik lisansının Britanya Genel Tıp Konseyi tarafından iptal edilmesi sonucunda oldukça geriye çekildi ama yine de bu öykü bilimsel bilginin üretimi süreçlerinde dikkat edilmesi gerekenleri ve bu süreçte yer alan kişilerin kişisel çıkar ve ihtiraslarının ne kadar etkin olabileceği konusunda ibretlik bir perspektif sunuyor.

Kısaca özetlemek gerekirse Wakefield ve arkadaşları 12 çocuğu dahil ettiği bu vaka serisi çalışmasında MMR aşısının yapılmasını takip eden ilk 14 günde otizme ait semptomların ortaya çıktığını iddia ettikleri bu çocuklara yapılan geniş tanısal araştırmalardan biri olan ileokolonoskopik incelemede (kalın bağırsak ve ince bağırsakların son kısmının kamera ile incelendiği teknik) alınan örneklerde kızamık virüsünü tespit ettiklerini açıkladılar. Bu, aslında Wakefield için Kanada’da kariyerinin başlangıç döneminde eğitim almaktayken oluşturduğu iltihabi bağırsak hastalıklarının bir viral hastalıkla ama özellikle kızamık virüsüyle ilişkili olabileceği konusundaki hipotezini kanıtladığını düşündüğü bir zafer anıydı. Ancak; özellikle Brian Deer’ın çabalarıyla ortaya saçılan bir dolu pislik ve sahtekarlık da gizliydi bu makalenin arka planında. Bu rezaletler silsilesi şöyle özetlenebilir:

  • Wakefield, o çok ünlü makalesinin yayınlanmasından 2 yıl önce Richard Barr isimli bir avukat ile anlaşma yapmış, makaledeki çocuklardan birisinin annesi olan Jackie Fletcher’ın oluşturduğu organizasyon aracılığı ile MMR aşısı üreticilerine karşı açacakları davaya taraf olabilecek aileleri Wakefield’a yönlendirmişler. Wakefield bu anlaşma sonucunda masrafları hariç Richard Barr’dan yaklaşık 450000 pound para almış. Üstelik Wakefield 1995’te bir virolojik test kiti için, 1997 yılında da tekli kızamık aşısı ve MMR aşısına bağlı gelişen iltihabi bağırsak hastalığı tedavisi için bir ilaç patenti başvurularında bulunmuş; belli ki tasarladığı mükemmel fırtınanın rüzgarını sırtına alarak finansal bir zafer elde etmeyi planlamış. Wakefield’ın finans danışmanı olan Cengiz Tarhan’ın raporlarına göre Wakefield’ın firması Carmel’in tüm bu girişimlerden 3 sene içerisinde öngörülen kazancı 28 milyon pound olacakmış.
  • Kolonoskopi ve beyin omurilik sıvısı alınmasını da içeren oldukça invazif (girişimsel teknikler içeren) çalışma protokolü için çalışma öncesi bir etik kurul onayı alınmamış.
  • Çalışmaya alınan çocukların tümünde regresif otizm (tüm gelişimsel bulgular yaşla uyumlu olarak giderken birden geriye gidiş yaşanması) tanısı olduğu belirtilmişti ama sonradan ortaya çıktı ki bu çocukların sadece 1 tanesine böyle bir tanı konulmuştu. Bu çocukların üçünde otizm tanısı bile yoktu.
  • Çocukların otistik semptomlarıyla MMR aşısı arasında zamansal bir ilişki olduğu öne sürülüyordu. Aşı sonrası semptomların ilk 14 günde, ortalama olarak da ilk hafta içerisinde çıktığı belirtiliyordu; ancak gerçek durum hiç de öyle değildi. 5 çocuğun tıbbi kayıtlarında aşıdan çok önce gelişimsel gerilik oluştuğu, çoğu çocukta ise ilk 14 gün içerisinde değil aşıdan aylar sonra semptomların ortaya çıktığı ortaya konuldu.
  • Çocukların ileokolonoskopilerinde görüntülenen lenfonodüler hiperplazinin özellikle kabızlığı olan çocuklarda sıklıkla görülen bir görünüm olduğu (kolite özgü bir bulgu olmadığı) pek çok uzman tarafından dile getirildi. Çocuklardan alınan biyopsiler hem klasik yöntem olan formalin ile fikse edilmiş, hem de sıvı nitrojen ile dondurma yöntemi uygulanmış. Lancet’de yayınlanmayan ama yıllar sonra o zamanlar Wakefield’ın laboratuvarında bir doktora öğrencisi olan Nicholas Chadwick’in ABD Federal mahkemelerine verdiği ifade kayıtlarına göre sıvı nitrojen ile muamele edilen bağırsak dokusu ve beyin omurilik sıvısı örneklerinin hiçbirinde PCR tekniği ile kızamık virüsü RNA’sına rastlanmamış. Chadwick bulgularını Wakefield’a bildirmesine rağmen yönteminin yeterince hassas olmadığı öne sürülerek çalışma dışında bırakılmış ve bu bulgulardan bir kelime bile edilmemiş bu çalışmada. Dr. Susan Davies tarafından yapılan ilk patolojik incelemelerde ise enterokolit dedirtecek bir özellik saptanmayan (epitel hasarı, kript apseleri, süperfisyel erozyon, aftöz ülserler gibi kolite ait bulgular yokmuş), özgün olmayan ve kronik kabızlığı olan herhangi birinde görülebilecek değişiklikler sonradan Wakefied’ın da içerisinde olduğu 3 uzman tarafından yeniden değerlendirilerek “kolit” olarak raporlanmış.