AŞILAR VE OTİZM (3)

Size bahsedeceğim ikinci kitap, Baylor Tıp Fakültesi‘nde Çocuk Hastalıkları ve Moleküler Viroloji Profesörü olan Peter Hotez’e ait. Kitabın ismi: Aşılar Rachel’in Otizmine Neden Olmadı – Aşı Bilimcisi, Çocuk Doktoru ve Otizmli Çocuk Babası Olarak Yaşam Yolculuğum.

Tanıdığım birkaç otistik çocuk ebeveyni var; hemen hepsi bizim kendi anne ve babalık pratiğimizi sorgulatacak kadar muhteşem insanlar. Amerika’da hele de bu pandemi döneminde sözüne en çok güvenilen bilim adamlarından biri olan Hotez, 2018 yılında yayınlanan bu kitabında hem kendi özelinde, benim zaman zaman gözlerim yaşararak okuduğum, bir otistik çocuk ebeveyni olarak yaşadığı zorlukları hem de çocukluk çağı aşılarıyla otizm arasında kurulmaya çalışılan ilişkinin bilimsel temelsizliği hakkında yazmış. Hotez hem kendi hekimlik pratiğinin ilk yıllarında bakteriyel menenjite yol açan Haemophilus influenzae’ya karşı geliştirilen aşının hem de kendi tıbbi pratiğinden çok önceki bir dönemde aşı programına alınan suçiçeği, çocuk felci, difteri, tetanoz, boğmaca, kızamık, kabakulak, kızamıkçık aşılarının hastalıkların önlenmesinde ne denli başarılı olduklarını istatistiki veriler ile açıklıyor. Elde edilen bu başarı öyküsü ne yazık ki Wakefield’ın 1998’de yayınlanan makalesinden sonra 2006’da sadece İngiltere’de yıllık 400’ün üzerinde kızamık vakası ve tam 14 yıl sonra gerçekleşen kızamığa bağlı ilk ölüm ile sonlanmış. 2017 yılında Dünya Sağlık Örgütü raporlarına göre Avrupa’da 20000’den fazla kızamık vakası ve onlarca kızamığa bağlı ölüm gerçekleşmiş. Hotez kitabında, otizm ve aşılar arasında ilişki olmadığını gösteren bilimsel kanıtları da sunuyor:

  • 2002 yılında NEJM dergisinde yayınlanan ve 500000 çocuğun verisinin paylaşıldığı bir Danimarka çalışması: 1991-98 yılları arasında aşılanmış 440655 çocuk ile aşılanmamış 96648 çocuğu karşılaştıran çalışmada bu dönemde otizm tanısı alan 700’den fazla çocuk göz önüne alınınca aşılanma durumunun otizmle bir ilişkisi olmadığı gösterilmiş. Üstelik makalenin yazarları aşılanma ile otizm belirtilerinin ortaya çıkması arasında zamansal bir ilişki de tespit edememişler.
  • 2004 yılında Londra Hijyen ve Tropikal Hastalıklar Okulu’ndan bir grup bilim insanının 1300 otistik çocuğu benzer yaş grubundaki 4500 çocuk ile karşılaştırdıkları çalışmada otizm ve MMR aşıları arasında bir ilişki kurulamadı.
  • 2006 yılında yayınlanan Kanada kökenli bir çalışmada da otistik 50 çocuğun ve gelişimsel bozukluğu olmayan 34 çocuğun akyuvarlarında PCR tekniğiyle yaptıkları araştırmada hiçbir çocukta kızamık virüsüne ait bir bulguya rastlamadıklarını rapor ettiler.
  • 2015’de JAMA’da yayınlanan bir çalışmada, otistik bir büyük kardeşi olan 1929 çocukta dahi MMR aşısı ile otizm gelişimi arasında bir bağlantı gösterilemedi. Bu da genetik yatkınlığı olanlarda aşının bu durumu tetikleyebileceği hipotezini boşa çıkardı.
  • Uzun süre önce Amerikan Pediatri Derneği’nin önerisiyle daha önce aynı şişenin içinden belli bir miktar sıvı çekilerek yapılan aşılara bakteriyel bulaşı önlemek amacıyla konulan etilcivanın (thimerosal) aşılardan çıkartılması ve tek flakon halinde sunulması pratiğinin başlamasından bu yana otizm oranlarında beklenenin aksine bir düşüş olmadı. (2008 yılında ABD’den yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre)
  • 2003 yılında JAMA’da yayınlanan Danimarkalı grubun üç milyon insan yıllık (çalışma süresi x takip edilen çocuk sayısı) çalışmasında thimerosal içeren aşı ve içermeyen aşı yapılanlarda otizm gelişimi açısından bir farklılık saptanmadı. 1992 yılında thimerosal içeren aşıların kullanımdan kaldırılmasından sonra da otizm oranlarında bir azalma saptamamışlar.
  • Proceedings of National Academy of Sciences’da yayınlanan bir başka çalışmada ise yavru maymunlara insanlara uygulanan dozlarda thimerosal içeren aşılarla yapılan deneysel çalışma boyunca negatif sosyal davranış paternleri açısından bu maymunlarla kontrol grubundaki maymunlar arasında bir farklılık saptanmamış. Üstelik bu maymunlara ölümleri sonrası yapılan otopsi çalışmalarında beyinlerindeki serebellum, hipokampus ve amygdala bölgelerindeki sinir hücrelerinde yapısal görünümlerinde ve protein içeriklerinde bir farklılık saptanmamıştır.

Hotez; şu anki bilimsel bulguların ışığında otizmin olası oluşum mekanizmaları konusunda da okuyucuyu bilgilendiriyor:

  • UNC-Chapell Hill’den bilim insanları otistik çocuklarda bulguları gelişmeden çok önce yani 6-12. ay arasındaki MR görüntülemerinde beynin en dış katmanlarında uygunsuz miktarda bir genişleme olduğunu gösteriyorlar.
  • Aynı üniversiteden yapılan ve 2017’de yayınlanan bir çalışmada 6. aylarında çocuklara yapılan fonksiyonel MR görüntüleme tetkiklerine göre 2. yaşlarında otizm tanısı alacak olan çocukları %90 doğrulukla saptayabildiklerini gösterdiler (MMR aşısının yapılmasından çok daha önce).
  • Şu güne kadar otistik çocukların beyinlerindeki kortikal bölgelerinin uygunsuz genişlemesi ile ilişkili olabilecek 65 gen ortaya konulmuş. Bu da otizmin genetik bir kökeninin de olabileceği konusunda önemli bir ipucu sunuyor.

2015 yılındaki verilere göre dünya üzerinde aşıyla önlenebilir hastalıklar nedeniyle 5 yaş altındaki 750000 çocuğun öldüğü göz önüne alınırsa bilimsel bir kanıta dayanmayan iddialarla bu hepimizin gözü gibi bakmamız gereken çocukların ailelerinde şüphe ve vicdan rahatsızlığı yaratmaya kimsenin hakkı yok. Hotez’in kendi özelinde bahsettiği ve bu ailelerin tümünde olan bu çocukların bakımı, eğitimi ve “gelecekte biz gittiğimiz zaman ne olacak” kaygılarını gidermek toplum ve devletin öncelikli görevleri arasında olmalıdır.