Birazcık Kafa Karışıklığı Sağlığınız İçin Çok Faydalıdır
Tüm büyük çaplı çalışmalarda, yoğun entelektüel faaliyet gösteren, yani okuyan, araştıran, sorgulayan insanların Alzheimer gibi çağımızın vebası nörodejeneratif hastalıklara yakalanma riskinin daha düşük olduğu gösterilmiştir. Tabii ki, tüm bu yoğun zihinsel etkinlik beraberinde birazcık kafa karışıklığı da getiriyor. Saklamaya gerek yok; artık ben de ellili yaşlara merdiven dayadığım için biraz çetrefilli konulara kafa yoruyorum ki bunamaktan korunabileyim. Sonuç: Zaten kırk tilkinin kol gezdiği zihnime bir kırk birinci de ekleniyor ve nihayetinde kafa karışıklığım bir kat daha artıyor. Elle gelen düğün bayram demişler; bu kafa karışıklığının bir kısmını size aktarabilirsem, zannedersem biraz olsun rahatlayacağım.
Aslında her şey, serum magnezyum seviyesi düşük olan bir hastama, ‘beyefendi biraz daha fazla koyu yeşil yapraklı sebzelerden yemelisiniz’ dememle başladı. Bu öneriye kaşlarını çatarak ‘Ben dünyanın en fazla yeşillik yiyen insanıyım’ diye karşılık veren hastam ve sonraki benzerleri, beni ‘sebepsiz’ yere besinsel eksikliklere maruz kalan hastalardaki ‘sebebi’ araştırmaya sevk etti. Elbette ki yaşım artık bu karmaşık dünyada karmaşık sorunlara tek bir mucizevi cevabın olamayacağını bilecek kadar ileri ancak yine de glifozatın buradaki olası sorumluluğunu işaret edebilecek bilimsel ipuçlarını görmezden gelemezdim.
Öncelikle glifozat nedir, ne işe yarar? Glifozat, bir tarım ilacı ama öyle sıradan bir tarım ilacı değil; yaratılmasına sebebiyet verdiği glifozata dayanıklı özel üretim tohumları da hesaba katınca üreticisine milyar dolarlar kazandıran doğma büyüme Yanki ama Almanya’ya gelin gitmiş bir yıldız (Glifozatın tüm dünyadaki bir numaralı üreticisi ve patent sahibi olan Monsanto 2016 yılında Alman Bayer şirketi tarafından satın alındı). Tüm dünyada ve ülkemizde en yaygın kullanılan birkaç tarım ilacından biri, belki de birincisi. Patentlenip, 1974 yılında piyasaya sürülen bu tarım ilacının sağlık üzerine etkilerine ilişkin, aradan geçen bunca zaman içerisinde, yayınlanmış pek çok çalışmanın verilerini dikkatinize çekmek istiyorum:
- Glifozatın bu etkisini okuyunca, magnezyum eksikliği nedeniyle bol yeşillik yemesini önermem üzere bana sitem eden hastamın bu serzenişinde ne kadar haklı olabileceği aklıma geldi: Glifozatın çelasyon yani mineralleri bağlayıcı etkisiyle bitkilerin topraktan bazı mineralleri özümsemesine engel olduğu gösterilmiştir. Üstelik bu mineraller arasında sadece magnezyum değil; manganez, selenyum, çinko, kalsiyum, demir ve kobaltın da bulunduğu gözlenmiştir. Danimarkalılar glifozat uyumlu (Roundup-Ready) tohumların ürünleriyle beslenmiş küçükbaş hayvanların serumlarında manganez ve kobalt serum seviyelerinde belirgin düşüklük olduğunu ortaya koymuşlardır. Sonuç ne mi olur ? Tek başına manganez düşüklüğünü ele alalım isterseniz: Manganez antioksidan sistemimizin ve kemik gelişiminin önemli bir parçasıdır. Yine, manganez pankreastan insülin salgılanmasının düzenlenmesinde önemli bir yer alır. Siz de parçaların tek tek yerine oturduğunu fark ediyorsunuz, değil mi? Son yıllarda hem ülkemizde hem de tüm dünyada korkunç bir şekilde artan ve artmış obezite oranlarının bile açıklayamadığı şeker hastalığı görülme sıklığının yarattığımız kimyasal kirlilikle ilişkili olabileceğine dair önemli bir ipucu bu, bence. Sadece bunlar mı? Hayır; bağırsaklarımızdaki en önemli yararlı bakterilerinden olan Laktobasillerin oksidatif stresten korunmak için manganeze ihtiyaç göstermeleri, eklemlerimizdeki kıkırdak dokuda kayganlaştırıcı ve koruyucu olarak ürettiği mukopolisakkarit ve glikozaminoglikanların yapımının manganeze bağlı olduğunu söylemem, kanımca durumun ciddiyeti konusunda size bir fikir verebilir. Son bir nokta: Manganez eksikliğinde sperm hareketliliğinde azalma olur.
- Glifozat üreticilerinin glifozatın ‘masumluğuna’ delil olarak gösterdikleri en önemli savları glifozatın ESPS (shikimate) metabolik yolunu inhibe ederek etkinlik gösterdiği, dolayısıyla bu metabolik yolun bulunmadığı insan metabolizması üzerine herhangi bir etkisinin olmayacağıdır. Bu önerme bundan 20 yıl önce yani benim mesleğe ilk adım attığım yıllarda ortaya konulsaydı belki inandırıcı olabilirdi. Ancak, son 20 yılda insanın sadece insan olmadığı bağırsaklarında en az insan hücresi kadar hücre sayısına sahip muazzam ama hakkında bilinmeyenlerin çok fazla olduğu bir büyük mikrobiyal koloniye ev sahipliği yaptığını ve bu küçük dostlarımızın insan metabolizması açısından ne kadar değerli ve vazgeçilmez bir yere sahip olduklarını öğrendik. Dolayısıyla, artık insanlık tarihinde binlerce yıldır süregelen megalomanimizden bir an önce kurtulup ancak bu harikulade ekosisteme entegre olarak hayatiyetimizi sürdürebileceğimizin farkına varmalı ve eski paradigmaların etkilerinden sıyrılıp insan organizmasına bir şekilde alınan kimyasal ve biyolojik moleküllerin ancak ve ancak her iki hücresel sisteme (insan ve mikrobiota) zarar vermemesi halinde güvenilir olacağını aklımızdan çıkartmamalıyız. Shikimate yolağı insan hücrelerinde yok ama ancak bağırsak bakterilerimizde bu metabolik yol mevcut, dolayısıyla glifozat bu bakteriyel koloniye zarar veriyor olabilir. Mikrobiotamızın zarar görmesine bağlı tetiklenebilecek kronik dejeneratif hastalıkların tümünü burada anlatmamız mümkün değil ama kısaca son yüz yıldır insanlığın başına bela olmuş neredeyse tüm hastalıklar (Alzheimer, inflamatuvar bağırsak hastalıkları, Parkinson, otizm bunlardan sadece bir kaçı) dersem abartmış olmam her halde. Kümes hayvanlarında ve küçükbaş hayvanlarda glifozatın laktobasilleri, bifidobakterileri ve enterokokları azalttığı ve bozulan denge sonucunda salmonella ve clostridium gibi bakterilerin patojen gruplarının ön plana çıktığı birkaç çalışmada gösterilmiştir. Size çok daha ilginç bir şey söyleyeceğim: Glifozatın üreticileri de patent başvurularında bu antimikrobiyal etkinlikten bahsetmişlerdir. Lütfen siz de arama motorunuza glifozatın patent numarası olan US7771736 B2 yazarak patent yazısında belirtilen glifozata duyarlı olan o geniş bakteri listesine bir göz atın; eminim ağzınız açık kalacak ve sağlık bakanlığımızın çok haklı bir şekilde başlattığı gereksiz ve sık antibiyotik kullanımını engellemeye yönelik kampanyanın başlıca gerekçesi olan bakteriyel direnç gelişme fenomeni mutlaka aklınıza gelecektir. Bakterilerin shikimate metabolik yollarının glifozatla bloke olması sonucu bitkilerde chorismate, öncüsü olduğu aromatik amino asitlere, tetrahidrofolata ve K1 vitaminine dönüşemez, yani besin değeri açısından boş bir bitki oluşur. Yine bağırsak bakterilerimizin en önemli faaliyetlerinden biri olan K2 vitamini sentezi gerçekleştirilemez.
- Demir mineralinin glifozat tarafından çelasyonu (bağlanması) sonucu yapısında demir bulunan Hem bağımlı faz 1 karaciğer detoksifikasyon enzimlerinin (CYP450) işlev bozukluğu sonucu karaciğerimiz vücuda yabancı veya normal metabolik faaliyet sonucu oluşan son ürünleri sağlıklı bir şekilde vücuttan uzaklaştıramayabilir.
- Endüstri gerçekleştirdiği güvenlik çalışmalarında glifozatı maksimum 3 ay boyunca verip sonuçta sıçanlarda bu üç aylık periyod içinde herhangi bir olumsuzluk gelişip gelişmediğini raporlamışlardır. Bu üç aylık periyodda sıçanlarda herhangi bir olumsuzluk gözlenmezken, Serali ve arkadaşlarının çalışmalarında sıçanların tüm hayat döngüleri boyunca verilen glifozata dayanıklı soya ve mısır sonucunda 4 aylık zaman aralığı sonrasında dişi sıçanlarda meme tümörleri gelişirken, erkek sıçanlarda böbrek ve karaciğer hasarlarının geliştiği gözlenmiştir. Bir başka çalışmada ilaçlama yapma nedeniyle glifozata sürekli maruz kalan işçi grubunda multiple myelom riskinde belirgin artış gözlenmiştir. Glifozatın yoğun bir şekilde kullanıldığı GDO lu soya fasulyelerinin yetiştirildiği Arjantin’in Chaco bölgesinde yakın zamanda yapılan analizlerde gelişimsel malformasyonlarda 4 kat fazla artış gözlenmiştir. Kanada ve ABD’de yapılan çalışmalarda glifozata maruz kalan tarım işçilerinde Non-Hodgkin lenfoma görülme sıklığının arttığı tespit edilmiştir. Deney ortamındaki çalışmalarda çok düşük miktardaki glifozat ile dahi insan meme kanseri hücrelerinde artış gösterilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü, Mart 2015’de glifozatı ‘muhtemel karsinojen’ grubu içerisine dahil etmiştir. ABD’nin Kaliforniya eyaleti Mart 2017’de glifozatı ‘Karsinojenler’ listesi içine alıp paketlerinin üzerine bu ibarenin konulmasını zorunlu hale getirirken, Sri Lanka hükümeti glifozat ithalatını yasaklamıştır.
- Glifozatın yıkımı sonucunda oluşan okzalatın böbrek taşı gelişimini arttırdığı bilinmektedir.
- Glifozatın muhtemel bir marifeti de bir amino asit olan glisine olan moleküler benzerliği nedeniyle protein sentezi sırasında glisinin yerine senteze dahil olmasıdır. Böylece yeni, Frankeştayn proteinler oluşmakta ve organizmaya yabancı olarak kabul edilen bu proteinler normal fizyolojik süreçlerin özellikle reseptör düzeyinde blokajına yol açmakta, aynı zamanda otoimmün hastalıklar dediğimiz vücudumuzun kendi dokularına karşı yıkıcı bağışıklık reaksiyonu gösterdiği hastalıklara zemin hazırlarlar.
Aslında vücudumuzdaki proteinlerin neredeyse %25’ini oluşturan kollajenin amino asitlerinin de %25’i glisinden oluşur. Kollajenin yapısal içeriğindeki arızalar bu molekülden zengin dokular olan kemik, eklem ve damar dokusunda büyük işlevsel bozukluklara yol açabilir.
Jelatin isimli molekül, domuz ve büyükbaş hayvanların kemik ve eklem dokusundan üretilir. Pek çok aşıda var olan jelatinlerin yakın zamanda yapılan analizlerinde glifozat tespit edilmiştir. Yani, bu demek oluyor ki küçücük çocuklarımıza kendi elimizle tarım ilacı enjekte ediyoruz.
Umarım, kafanızı yeterince karıştırabilmişimdir; çünkü ancak kafası karışan, sorgulayan toplumlar değişim için çözüm üretip, çocuklarına hak ettikleri sağlıklı bir gelecek bırakabilirler.
Dr. Baybars Türel