COVID-19 YAŞLANMA SÜREÇLERİNE KARŞI GENEL TAVRIMIZI DEĞİŞTİRECEK Mİ? -2-

Öncelikle bundan sonra sıklıkla söz edeceğimiz otofaji mekanizmasını biraz daha ayrıntılı olarak tarif edeyim: Otofaji evrimsel olarak tüm türlerde korunmuş olan hücresel protein ve organellerin (hücre içi minik organlar) yıkılması ve geri dönüşümü işlemidir. Değişik türlerde bozulmuş otofajik mekanizmalarının erken yaşlanma süreciyle, artmış otofajinin de daha uzun süreli yaşam ile ilişkili olduğu gösterilmiş. Ne yazık ki artan yaşla beraber otofaji mekanizmasının da zayıfladığı, bunun sonucunda da hücresel protein sentezi kalitesinde düşüş olduğu ve işe yaramayan hücresel materyalin yok edilemediği gösterilmiş.

mTORC1 kompleksi (mammalian target of rapamycine) protein sentezini ve hücresel büyümeyi sağlayan çok merkezi bir enzimdir. Bu enzim besinsel elementlerin (örneğin amino asitler) varlığı, mekanik stres ve bazı büyüme faktörleri (örneğin insülin benzeri büyüme faktörü -IGF-1-) ile aktifleşirken; besinsel faktörlerin yokluğunda ve enerjitik stres (örneğin egzersiz) ile baskılanır. mTORC1 aktivitesinin baskılanmasının tüm hayvan deneyleri ve hücresel modellemelerde otofajiyi arttırdığı gözlenmiş.

Otofajinin burada ayrıntısına giremeyeceğim çeşitli mekanizmalarla bağışıklık sisteminin hem doğuştan gelen (innate) hem de sonradan kazanılmış (adaptive) bölümlerini aktive ettiğine dair pek çok yayın mevcut. Bu konuda ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler kaynaklarda yazılı bulunan Hannan ve arkadaşları tarafından yazılmış olan mükemmel güncel derlemeyi okuyabilirler.

Gelelim otofajiyi arttıran dolayısıyla hem şu andaki korona virüs hem de ileride karşılaşabileceğimiz pek çok patojen etkene karşı bağışıklık yanıtımızın uygun şekilde olmasını sağlaması yanında uzun ve daha önemlisi sağlıklı bir yaşam için bir çok avantajı beraberinde getiren faktörlere: Bunlardan ilki yukarıdaki yazıda ipucunu verdiğimiz gibi,  kalori kısıtlaması veya açlık oruçları. Bu girişim aslında mayalardan, meyve sineklerine, sıçanlardan maymunlara kadar neredeyse her çeşit canlıda işe yaradığı gösterilen ve bu nedenle artık üzerinde hiçbir fikir ayrılığı bulunmayan ortak bir mekanizmaya işaret ediyor. Kalori kısıtlamasının, besin yetersizliğinin algılanması sonucu AMPK ve SIRT1 enzimlerinin aktivitelerini arttırması ile ve doğrudan veya dolaylı olarak adı geçen enzimlerin artmış faaliyetleri aracılığıyla mTORC1 aktivitesinde azalma yaratarak otofajiyi arttırdığı gösterilmiştir.

Burada tabii ki önemli olan insanlarda ne kadarlık bir kalori kısıtlamasının veya ne kadar bir süre açlığın otofajinin oluşmasına yol açacağı. Bununla ilgili insanlara ait belirgin şekilde tanımlanmış bir süre kaydı yok. Bir başka şey; sürekli bir kalori kısıtlaması, ne kadar bir süreyle uygulanabilir? Bunun epeyce zorlayıcı olacağı oldukça aşikar. Uzun süreli açlıkların süresi konusunda da pratik düzeyde bir fikir birliği yok. Aralıklı oruç (IF) olarak nitelenen, günün büyük bir kısmının (14-20 saat) aç olarak geçirildiği uygulamanın ya da farelerdeki gibi 24-40 saatlik açlıkların da, bazı kişilere her ne kadar önemli metabolik avantajlar sağlasa da otofayiyi başlatmaya yetmeyeceğini biliyoruz. Bu kadarlık bir açlık süresi farelerde önemli derecede (başlangıca göre %10-15’lik bir kayıp) kilo vermeye yol açarken, insanlarda çok da kayda değer bir vücut ağırlığı kaybına yol açmamasının otofajinin insanlarda gelişebilmesi için çok daha uzun süreli açlık periyodlarına gereksinim olduğunu gösteriyor. Bu periyodları bazıları bir veya birkaç ayda bir 3-5-7 ve hatta daha fazlası olarak uyguluyorlar. Valter Longo gibi bazı bilim insanları da ilk günü 1100 kalori sonrasındaki 4 günde de 800 kalori içeren özel olarak düzenlenmiş, bir miktar proteinden fakir açlığı taklit eden diyetlerin de (fasting mimicking diet) otofaji mekanizmasını çalıştırabileceğini iddia ediyorlar. Bu konuda şu an için en doğrusu benim yaptığım diyebilecek bir kişinin olduğunu zannetmiyorum.

 

Kaynaklar: