COVID-19 YAŞLANMA SÜREÇLERİNE KARŞI GENEL TAVRIMIZI DEĞİŞTİRECEK Mİ? -8-
Rapamisinin hikayesine devam etmeden önce, sizlere modern bilim dünyasında işlerin nasıl yürüdüğünü gösteren bir başka güzel örneği anlatmak istiyorum: Bu ABD Ulusal Yaşlanma Enstitüsü’nün şaşkınlık verici buluşu olan “Girişim Deneme Programı” (Interventions Testing Program – ITP). Bu programı hayatı uzatma ve hastalıkları öteleme potansiyeli olan tedavileri fareler üzerinde test eden çok merkezli bir çalışma olarak tanımlıyorlar. Bu çok yaratıcı programın fikir babaları Oklahoma Üniversitesi’nden Alan Richardson ve Michigan Üniversitesi’nden Richard Miller. Bu programda kullanılacak ilaçlar için herhangi birisi öneride bulunup sponsorluk sağlayabiliyor ve sunduğu kanıtlar bilimsel olarak mantıklı bulunursa ABD’de 3 ayrı laboratuvarda; Michigan’da Miller, Teksas Üniversitesi’nde Strong ve Jackson laboratuvarlarında sırasıyla Richard Miller, Randy Strong ve David Harrison’ın başını çektiği bilim insanları tarafından genetik olarak çok çeşitli (heterojen) fareler üzerinde bu ilaçlara ait deneyler gerçekleştiriliyor. İnsanla genetik benzerliği %98’e yakın olan fareler üzerinde yapılan çalışmalar mutlaka kontrol grubu (ilaç verilmeyen grup) ile ve 3 ayrı merkezde birden yürütüldüğü için çalışmaların hata payları da oldukça düşük oluyor elbette. İlki 2004’de başlayan deneylerde şu güne kadar her sene 2-7 arasında molekül değişik dozlarda test edilmiş. Test edilen ilaçlar arasında aspirin ve metformin gibi çok tanıdık bildik ilaçlar da var; 17-alfa estradiol ve nondihidroguaretik asit (NDGA) gibi ismini ilk kez duyduğum ajanlar da var. Sonuçları
özetlemek gerekirse; bu ajanların hiç birisi farelerin ömrünü kısaltmamış, birkaç ajanın da (akorbaz, 17alfa estradiol, NDGA gibi) ömrü uzatıcı etkisi olduğu gözlenmiş. Ancak bunlar arasında göreceli olarak daha yaşlı farelerde ve her iki cinste işe yarayan tek ajan ön plana çıkıyor: Rapamisin. Fareler 20 aylıkken (insan eşdeğer yaşı 60 gibi) verildiği zaman, ortalama yaşam süresini erkeklerde %20, dişilerde %13 oranında; maksimum yaşam süresini (farelerin %90’ının öldüğü yaşı aşanlar) erkeklerde %9, dişilerde %14 oranında arttırmış.
Girişim Deneme Programı harici çalışmalarda, rapamisin verilen farelerde Alzheimer’da beyin dokusunda görülen tau ve beta-amiloid plaklarında azalma olduğu tespit edilmiş. Beyin kan akımının ve kan-beyin bariyerinin çok daha iyi korunduğu da gösterilmiş. Yaşlanan farelerdeki bellek faaliyetlerinin de rapamisin alan grupta daha iyi olduğu gözlenmiş. Bu konuda derinlemesine araştırmaları bulunan çok önemli iki bilim insanı Matt Kaeberlein ve Veronica Galvan, çok farklı deneysel hayvan modellerinde etkinliği gösterilen rapamisinin yüzlerce molekülün hayal kırıklığı yarattığı Alzheimer hastalarında artık acilen klinik deneylere başlanması için elde fazlasıyla yeterli olumlu verinin olduğu çağrısında bulundular 2019 yılında Science Translational Medicine’da yayınlanan makalelerinde.
Ve elbette aterosklerotik kalp ve damar hastalıkları… Sağlıklı yaşam periyodunu uzatma potansiyeli taşıdığı iddia edilen her girişimin modern dünyada neredeyse her iki kişiden birinin hayatını sonlandıran bu hastalığı da alnının ortasından vurması lazım değil mi? Veriler, rapamisinin ateroskleroz (damar sertliği) gelişme mekanizması üzerinde son yıllarda ön plana geçen inflamatuvar süreçleri (mikrobik olmayan iltihabi süreç) baskıladığını gösteriyor. Aterosklerotik plak hacminin çoğunu oluşturan ve plağın çatlayıp olası akut koroner sendromlara (kalp krizi gibi) yol açması olasılığını arttıran lipid (yağ) birikimini azalttığı ortaya konulmuş. Damarların en dış tabakası olan adventisya bölgesindeki damarlardan (vaso vasorum – damarların damarları) köken alan plak içi damarlanmalar ve bunlara bağlı oluşan plak içi kanamaları da azalttığı gösterilmiş. Rapamisinle yapılan 4 ayrı çalışmada ateroskleroz için yüksek risk oluşturan mutasyonlara sahip farelerde rapamisinin aort damarındaki ateroskleroz gelişme oranını önemli ölçüde azalttığı gösterilmiş.
Kanser çeşitlerinin %80’ine yakınında mTOR aktivitesinin artmış olduğu bildiriliyor, bu da rapamisinin bu konuda bir rolü olabileceği düşüncesini akla getiriyor. Tümör baskılayıcı bir gen olan p53’ü olmayan farelerde yapılan bazı çalışmalarda rapamisinin bu farelerde kanser görülme sıklığını azalttığı gözlenmiş. Böbrek nakli yapılan ve bu nedenle rapamisin kullanmakta olan hastalarda bazı tip cilt kanserlerinde azalma olduğu gözlenmiş.
Peki, ilk bakışta bağışıklık sistemini baskılar gibi görünen bir ilacın enfeksiyonlardan korunmada bir rolü nasıl olabilir? Sadece son bir asırdır keyfini sürdüğümüz enfeksiyonların insan yaşamını sonlandırıcı etkisinden uzak kalmamızı sağlayan tıbbi gelişmelere adeta meydan okuyan koronavirüs pandemisi gibi belalardan korunmamızda bir etkisi olabilir mi? Bunu da bir sonraki yazımda ele almaya çalışacağım.