“CÜNEYT ARKIN ÖLDÜ”

Geçen gün bu sözü duymak beni tam 45 sene öncesine götürdü. Benim babam askeri hekimdi, Denizli’de 11. Piyade Tugayı Komutanlığının subay lojmanlarında otururduk. O zamanın şartlarında Askeri Hastane’de  neredeyse gün aşırı nöbet tutan babamı görebilmemiz için annem akşamları bizi yürüyerek babama taşırdı. Tugay komutanlığının geniş alanları içerisinde sabahtan akşama kadar koşturur, Paşanın bahçesinden meyve hırsızlığı yapar, yurdun dört bir yanından gelmiş asker abilerimizle şakalaşır, askeri bando ile uygun adım yürürdük. Bir de bir tane cemse okul otobüsümüz vardı, subay ve astsubay lojmanlarından çocukları toplar onları okullarına götürürdü. Bu otobüs bizleri aldıktan sonra, Tugay Komutanlığının sınırında bulunan, şu anki tahribatına uğramadan önce belki de Türkiye’nin en sade, en yeşil, en güzel orduevlerinden biri olan Denizli Orduevi’nin hemen altındaki sokağa döner ve o sokağın başlangıcında herhalde birisini daha almak için kısa bir süre duraklar, sonra da yoluna devam ederdi. İşte o sokağın hemen başında ulu bir çınar ağacı ve hemen yanı başında da eski bir kerpiç ev vardı. İşte o evde oturan ve zamanının çoğunu o çınar ağacının altında geçiren zeka özürlü bir abla vardı. Bu abla Cüneyt Arkın’a delicesine aşıktı. Bunu keşfeden biz haylazlar, Cemsenin yarı açık pencerelerinden kafamızı uzatıp, “Cüneyt Arkın öldü” diye bağırırdık ve normalde çok sakin olan bu kadıncağız birden korkunç bir şekilde parlar, bir yandan küfreder bir yandan da  otobüsümüzü taşlardı. Çocukluk işte; yaptığımız davranışın ne menem bir akılsızlık olduğunu ve o zavallıcığı ne kadar incittiğimizi kestiremezdik.

Ama dün; bu sözün ne kadar iç acıtıcı olabileceğini yaşayarak hissettim. Çocukluğumuzun yazlık açık sinemalarına gidip Cüneyt Arkın’ın filmlerini seyretmek için büyüklerimize yalvar yakar olurduk. O bizim bileği bükülmez doğruluk ve adalet timsali kahramanımızdı.

“Cüneyt Arkın öldü…”

Bilmezdim bu sözün bu kadar ağır olduğunu. Ve o abla; bilmiyorum hala hayatta mısın ama şimdi o çınar ağacı da o kerpiç ev de yerlerinde yoklar artık. Sana büyük bir özür sözüm var; ne olur bizleri affet, Kara Murat intikamını aldı artık…