ÖZKAN

Hiç unutmuyorum; 1980’li yılların başlarıydı. O dönem Denizli’de ilkokulumdan mezun olup Ankara’da dedem ve babaannemin yanında, Ankara Koleji’nde okumaya gitmiştim. Ürkek ve biraz da içine kapalı bir çocuk olarak bu yeni hayatıma alışmam hiç de kolay olmamıştı. O zamanlar Ankara’nın merkezinde evine telefon bağlanması için 17 senelik başvurusuna henüz yanıt alamayan dedemin evinde telefon olmadığı için haftada bir kere mahallede telefon sahibi olan iki kişiden biri olan Münevver teyzenin evine gider şehirler arası telefon için ismimi yazdırır, eğer şanslıysam ve hatlar çok meşgul değilse yaklaşık 1 saatlik beklemenin ardından annem ve babamla beş dakika kadar görüşürdüm, hasretliğin etkisiyle konuşmayı biraz uzatırsam araya santral memuru girer ve kibarca kısa kesmemi isterdi. Yolculuklar da pek kolay değildi o yıllarda; çok kısa aralıklarla gidemezdim annem ve babamın yanına. 12 Eylül darbesinin sıkıyönetimlerinin ve sokağa çıkma yasaklarının hüküm sürdüğü günlerdi o günler. Bir keresinde gece yarısı şehrin bir caddesine bırakıvermişti otobüs şoförü elimde kocaman bir valizle, ne olduğunu anlayamadan yanı başımda bitiveren bekçiler karakola çekmişlerdi beni.

1970’li yıllarda basketbol 1. Liginde fırtına gibi esen Kolejliler’in de henüz hala oldukça popüler olduğu yıllardı o yıllar ve bir gün karar verdim Kolej’in bir maçına gitmeye. Selim Sırrı Tarcan Spor salonundaydı maç. Biraz geç kalmıştım maça ama salona girdiğimde hiç de beklemediğim bir ortam beni karşılamıştı; okul bandosu tribünde yerini almış ve tezahüratlara eşlik ediyordu ve ilk kez duyduğum bir şarkı yüzlerce kişi tarafından hep bir ağızdan defalarca söyleniyor ve hiç de alışık olmadığım bir şekilde maçın gidişatı ne olursa olsun bu durumu bir savaş senaryosuna çevirmeyen tribünler takımını onurlandırıyor ve günün keyfini çıkartıyordu. Ve o şarkı, o ölümsüz neşeli şarkı bu taşralı çocuğu ilk kez ‘Kolejli’ hissettiren o şarkı neydi biliyor musunuz: “Ele Güne Karşı Yapayalnız”

Daha sonra kaç defa konserlerine gittiğimi hatırlayamam bile… Özleyeceğim seni Özkan, hem de çok. Güllerin, nurların içinde uyu…