Protein Kaldıracı Hipotezi – 1

Artan Protein Fiyatlarının Ülke Sağlığına Olası Etkileri

-1-

Bugünkü ve bir sonraki gönderilerimde size son zamanlarda okuduğum en etkileyici kitaplardan biri olan iki Avustralyalı bilim insanının “Hayvanları örnek alarak yiyin. Doğa bize sağlıklı beslenme bilimi konusunda neler öğretiyor? (Eat like the animals. What nature teaches us about the science of healthy eating)” isimli kitabında ve daha önce okuduğum makalelerinde ortaya attıkları “Protein kaldıracı” hipotezleri çerçevesinde son zamanlarda iyice artan protein (bakliyat, kırmızı ve beyaz et, yumurta, balık) fiyatlarının ülke insanı sağlığına nasıl bir etkisi olabileceğinden bahsedeceğim.

Protein kaldıracı hipotezi David Raubenheimer ve Stephen J. Simpson isimli iki bilim insanının önce böceklerde, sonrasında fareler ve maymunlarda gözlemledikleri ve aslında kısa süreli de olsa insan deneylerinde test ettikleri, obezite ile ilgilenen onca bilim insanının “bu kadar apaçık bir fenomeni nasıl olur da gözümüzden kaçırmışız da bunu ortaya koymak özünde böcekbilimci olan bu iki bilim insanına nasip olur” diye biraz da kıskançlıkla hayıflandıkları bir bulgu. Elbette daha önceki gönderilerimde bahsettiğim gibi obezite sorunu tek bir çıkarımla açıklanamayacak kadar karmaşık bir problem.

Bu iki böcekbilimci yıllar önce Oxford Üniversitesi’nde çalışırken düzenledikleri bir çalışmada çekirgelerin değişik ölçülerde protein ve karbonhidrat içeren diyetlerle beslendikleri zaman besin içeriklerindeki protein miktarı düştükçe sanki sürekli aynı ölçüde proteine ulaşabilmek için daha fazla yediklerine tanık oldular. Kafanızda daha iyi canlandırabilmenizi sağlamanız için size bir örnek vereyim: Protein içeriği %15 olan bir yemden protein içeriği %20 olan bir yemdeki kadar proteini alabilmek için çekirgelerin yaklaşık %33 daha fazla yem tüketmeleri gerekiyordu. İnsanlar ve diğer primatlar gibi daha karmaşık organizmalarda ise çekirgelerdeki gibi protein ve karbonhidrat iştahına ek olarak yağlar, sodyum ve kalsiyuma karşı da bir iştah güdüsü tespit edilmekle beraber aslında proteine karşı oluşan iştahın tüm canlılarda ortak ve büyük bölümünde de gıda tüketim miktarını en belirleyici iştah olduğu gözlenmiştir.

Size kısa süreli de olsa protein iştahının insanlarda da tüketilen gıda miktarını belirleyen ana unsur olduğunu kanıtlayan deneysel araştırmaların da olduğunu söylemiştim. Bunlardan ilki kitabın yazarlarının bir öğrencisi olan Rachel Batley’in ön ayak olduğu bir çalışma. Batley, İsviçre Alplerinde ailesine ait olan bir villada konuk ettiği üniversite öğrencilerine açık büfe bir diyet planı çerçevesinde herkesin istediği besinden istediği ölçüde tüketebildiği çalışmanın ilk evresinde bu öğrencilerin ortalama protein tüketimlerinin aldıkları toplam kalori miktarının %18’ine karşılık geldiği gözlenmiş. Bu deneysel çalışmanın ikinci evresinde öğrenciler yüksek karbonhidratlı, yüksek proteinli ve yüksek yağlı diyetlerin sunulduğu 3 gruba ayrılmış ve yine görülmüş ki öğrenciler serbest beslenme döneminde tükettikleri protein miktarına çok benzer protein içeriği tüketmişler. Ancak bunu gerçekleştirmek için yüksek karbonhidrat ve yüksek yağlı beslenen gruplardaki öğrenciler farkında olmadan %35 oranında daha fazla kalori tüketmişler. Oysa ki yüksek proteinli beslenen grup ilk evreye göre %38 daha az kalori tüketmiş.

Zihninizde doğal olarak bende olduğu gibi yağ ve karbonhidratların damak tadımıza daha yakın içerikleri nedeniyle daha fazla tüketildiği gibi bir soru canlanabilir; işte bu soru işaretini gidermek için Raubenheimer ve Simpson Sydney’de Alison Gosby isimli bir beslenme uzmanı ile çalışıp damak tadı açısından bir farklılık arz etmediği deneylerle kanıtlanmış %10, %15 ve %20 protein içerikli menüler üretmişler ve 22 sağlıklı gönüllüyü dörder günlük periyotlar halinde toplamda 3 kez üniversitenin uyku merkezine hapsedip, günlük 1 saatlik gözetimli yürüyüşler dışında dışarı çıkmalarına izin vermemişler ve her bir periyotta yukarıda sözü geçen farklı protein içerikli diyet uygulamalarına maruz bırakmışlar. Bu üç farklı diyetin damak tadı açısından birbirlerine benzerlikleri o kadar fazlaymış ki denekler her seferinde aynı diyet programının uygulandığını düşünmüşler. Sonuç değişmemiş: En düşük proteinli diyet evresinde denekler %12 daha fazla kalori tüketmişler. Benzer bir deney bambaşka bir mutfak kültürü olan Jamaika’da yine Alison Gosby’nin menüleri Jamaika mutfağına göre düzenlediği bir planlama çerçevesinde yapılmış ve sonuç yine aynı çıkmış.