SU TESİSATÇISI MANTIĞINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -1-
KALP KRİZİ RİSKİNİZİ EN ÇOK NE ARTTIRIYOR?
DAMAR SERTLİĞİ MİKTARI MI, DAMAR DARLIĞI DERECESİ Mİ ?
Bu ve bundan sonraki birkaç iletide yakın zaman önce halka açık bir toplantıda gerçekleştirdiğim ve çok önemli olduğunu düşündüğüm bir konuda yaptığım bir konuşmadan bazı notları sizlere sunacağım. Bu benim hakikaten çok önemsediğim bir konu; çünkü bu konuda sadece genel toplum kitlesinin değil pek çok hekimin de kafasının karışık olduğunu biliyorum.
Bilindiği üzere, kalp ve damar hastalıkları konusunda son 50 yılda yaşanan olağanüstü gelişmeler, bir zamanlar elimizin kolumuzun bağlı olduğu devasa bir hastalık sürecinin yönetiminde hekimlerin eline çok büyük olanaklar sağladı. Sadece şunu gözlerinizin önüne getirin: Kurucu önderimiz Atatürk’ün 1920’li yılların sonunda ve 1930’lu yıllarda kalp krizi geçirdiği bilinir. Şöyle bir düşündüğümüzde, bugün modern tıpta kullandığımız ilaç ve işlemlerden sadece aspirinin o günlerde mevcut olduğu ancak onun da kalp damar hastalıklarında kullanımının faydalı olduğuna dair çalışmaların çok sonraları ortaya çıkmış olmasından dolayı o gün için ulu öndere verilmediğinden emin olabilirsiniz. Aynı durum, diğer dünya liderleri için de söz konusu. Örneğin ABD başkanı Roosevelt’in geçirdiği beyin kanamasından dolayı 1945 yılında ölümünden aylar yıllar önceki tansiyon takiplerine modern bir hekim gözüyle bakarsanız, niye bu değerlere müdahale edilmemiş diye saçınızı başınızı yolarsınız ama elbette biliyoruz ki o zamanlar hem hipertansiyonun önemi bugünkü gibi yeterince kavranamamıştı hem de elde olan ilaçlar yeterli etkinliğe sahip değillerdi.
Kalp ve beyin damar hastalıklarında son 50 yılda gerçekleştirilen devrimsel gelişmelerin kapısını açan öncü kişiler gönderideki fotoğraflardan ilkinde berberce poz vermiş olan Dr. Mason Jones ve Dr. Rene Favaloro.
Sones 30 Ekim 1958 yılında ilk koroner anjiyografi görüntülemesini yapan kişi; Favaloro da bir başka inanılmazı gerçekleştiren yani Mayıs 1967’de ilk koroner bypass ameliyatını yapan ünlü Arjantinli hekim.
2. fotoğraftaki karayağız bıyıklı delikanlı ise biz kardiyologların adeta bir şimal yıldızı olarak gördüğü Dr. Andreas Grüntzig; 16 Eylül 1977’de ilk koroner anjiyoplasti (daralmış olan kalp damarını balon ile açma) işlemini gerçekleştiren kişi.
Bu devrimsel başarıları gerçekleştiren kişiler ve takipçilerinin hayati öneme sahip bu prosedürleri üzerine inşa ettikleri dayanak noktası bizim bugün iskemi veya stenoz hipotezi ismini verdiğimiz ve daha sonraki gönderilerde niye artık değiştirilmesi gerektiğini düşündüğümü açıklayacağım paradigma idi.
Bu hipotezi kısaca özetlemek için şunları söyleyebilirim: İskemi, kalp damarlarındaki kan akımının azalmasının kalp kası (miyokard) üzerindeki etkisi; stenoz da damardaki darlığa verilen isim. Bu kavram kalp damarlarındaki darlıkların efor sırasında iskemi yaratıp, göğüs ağrısı oluşturduğunun tespit edilmesiyle ortaya konulmuş bir mekanizmayı tanımlıyor. Bölgesel kısmi darlıkları herhangi bir soruna yol açmadan önce tespit etmek için teknolojiyi kullanmak akla uygun bir seçenek gibi geliyor; çünkü böyle bir darlığı öncesinde tespit edersek; bir kardiyolog stent takarak ya da bir cerrah bypass yaparak kalp krizi veya ani ölüm gibi hayati riskleri ortadan kaldırabilir diye düşünülüyor.
Peki, üzerinde çalışma yapılmaya gerek görülmeyecek kadar mantıklı duran bu hipotezin tarihsel süreçteki serüveni nasıl seyretmiş? Bu konuyu da daha sonraki gönderilerimde ele alacağım.