SU TESİSATÇISI MANTIĞINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -5-

KALP KRİZİ RİSKİNİZİ EN ÇOK NE ARTTIRIYOR?
DAMAR SERTLİĞİ MİKTARI MI, DAMAR DARLIĞI DERECESİ Mİ ?

Bir önceki gönderimde çok önemsediğim, 2020 yılında yayınlanan bir makale ile devam edeceğimi sizlere söylemiştim. Bu makale Danimarka’dan Mortensen ve arkadaşlarının yayınladığı ve tüm İskandinav ülkeleri yayınlarında olduğu gibi büyük titizlikle tutulmuş sağlık verilerine dayalı bir çalışma. Bu çalışmada semptomları nedeniyle BT Koroner Anjiyografi yapılan 23759 hasta ortalama 4,5 yıl takip edilmiş. Takipte hastaların 1054’ünde inme, kalp krizi ve ölüm gerçekleşmiş. Çalışmanın sonuçlarına geçmeden önce anlatmam gereken bazı tanımsal kavramlar var: Koroner anjiyografiyi çoğunuz biliyorsunuz; kalp damarlarının filmi demek. Bu filmi isterseniz anjiyografi laboratuvarına aldığınız hastanın bir atar damarından girdikten sonra kalp damarlarının çıkış noktalarına kadar ilerlettiğimiz kateter dediğimiz plastik borucuklar aracılığıyla boyar madde (kontrast ajan) vererek yapabilirsiniz ya da son zamanlarda oldukça yaygınlaşan, sadece bir toplar damardan boya vererek bildiğimiz ama biraz daha teknik özellikleri olan tomografi cihazına hastayı sokarak gerçekleştirebilirsiniz. Bu ikinci metotta aynen alışık olduğumuz ilkindekine benzer şekilde damarın içerisinde darlığa yol açan plağın ne ölçüde bir daralma gerçekleştirdiğine ilişkin yüzdelik bir oran verilmekle kalınmıyor ama aynı zamanda koroner kalsiyum skoru dediğimiz bir sayısal ölçüm değeri de çıktı olarak alınıyor. Koroner kalsiyum skoru kabaca damarlardaki aterosklerotik plakların, darlık derecesi ne ölçüde olursa olsun üzerlerine oturan kalsiyumun X-ışınında iyi görüntülenebilmesi özelliğinden yararlanılarak, yaygınlığı/miktarı konusunda bilgi veriyor. Bu skora ilk tanımlayan kişinin ismine atfen “Agatston skoru” deniliyor. O kişinin skoru ne kadar yüksekse, kişideki aterosklerozun (damar sertliğinin) o ölçüde yaygın ve fazla miktarda olduğu kanaatine varılıyor. Biraz daha ayrıntıya girmek gerekirse, skorun yüksekliği damarlarda mutlak anlamda ciddi bir darlığa işaret etmiyor. Şöyle ki koroner kalsiyum skorunuz çok yüksek olmasına rağmen damarlarınızda, hadi buna stent takalım ya da bypass yapalım diyeceğimiz derecede bir darlık bulunmayabilir (görsellerde    şekil-A); damarlarınızın birinde veya birkaçında ciddi düzeyde bir darlık olmasına rağmen koroner kalsiyum skorunuz görece daha düşük olabilir (görsellerde şekil-B).

Gelelim, yazının başında bahsettiğim Danimarkalıların çalışmasının sonuçlarına: Ölüm, inme veya kalp krizi geçiren hastalar koroner kalsiyum skorlarına ve damarlarındaki darlık derecelerine göre değerlendirilince, yüksek riski belirleyen unsurun damarlardaki darlık derecesinden ziyade damarlardaki aterosklerotik plakların yaygınlığını gösteren koroner kalsiyum skorunun yüksekliği olduğu ortaya konulmuş. Yani, verdiğim örnekte damarında kritik düzeyde darlığı olmayan ilk hastanın (şekil-A) riski, bir damarında kritik düzeyde darlığı olan ikinci hastadan (şekil-B), bu çalışmanın sonuçlarına göre, yaklaşık iki kat daha fazla (şekil-C).

Peki; bu sonuçlar bilindik paradigmayla çelişmiyor mu? Çelişmek ne kelime, adeta darmadağın ediyor. Neden darlık bölgelerinden kurtulmak, bizi kalp krizleri, inme ve ölümden yeterince korumuyor. Yanıt basit aslında; çünkü bizim algımız jeneralize (yaygın) bir soruna lokal (bölgesel) çözümler üretebileceğimiz şeklinde. Oysa ki, ölümcül komplikasyonlara yol açan olaylara neden olması için damarlarınızda ciddi düzeyde darlıklar olması gerekmiyor. Kritik düzeyde darlık yapmayan bir damar sertliği plağı kalp krizi geçirmenize ya da beyninize pıhtı atıp felç kalmanıza yol açabilir. Neden mi; çünkü damarlarınızdaki bir plağın üzerindeki fibröz kılıf dediğimiz koruyucu tabaka yarattığı darlık derecesinden bağımsız olarak her an çatlayabilir ve hemen altındaki yağ tabakası ve doku faktörleri kana karışıp o bölgeye kanın pıhtılaştırıcı elemanlarının toplanmasını sağlayarak biraz önce açık damarınızın biraz sonra %100 tıkanmasına yol açabilir. Siz de duymuşsunuzdur, geçtiğimiz ay anjiyo yapılmıştı, önemli bir şey yoktu, geçtiğimiz hafta efor testi yapılmıştı, normal çıkmıştı ama kalp krizi geçirdi denilen tanıdığınız kişiler olmuştur. Artık kesin olarak bildiğimiz tek bir şey varsa; bu olasılık, plak miktarınız göreceli olarak azsa daha düşüktür; daha yüksekse çok daha fazladır, nokta…

Bir sonraki, serinin son bölümünde bu serinin başlığını oluşturan önemli soruya bugün için geçerli bilimsel veriler ışığında yanıt vermeye çalışıp, bazı önerilerde bulunacağım.