SU TESİSATÇISI MANTIĞINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ -6-

KALP KRİZİ RİSKİNİZİ EN ÇOK NE ARTTIRIYOR?
DAMAR SERTLİĞİ MİKTARI MI, DAMAR DARLIĞI DERECESİ Mİ ?

Aklınıza şöyle bir soru da gelebilir: “Elektif stent işleminin, yani akut koroner sendromlar dışında yapılan uygulamanın, tedaviye dirençli semptomları gidermek dışında gösterilmiş bir yararı olmasa bile yapılsa ne olur. Her damarın açılmasının ne zararı olabilir ki? Hem estetik olarak da çok hoş duruyor…”

İşleme bağlı bilindik riskler dışında, örneğin şunlar oluşabilir:

ISCHEMIA çalışmasında böbrek hastalığı olanlarda rutin revaskülarizasyon daha fazla inme (3,7 kat) ile sonuçlandı, daha fazla ölüm ve diyalize başlama gereksinimini getirdi.

Elektif girişimlerde manyetik rezonans görüntüleme (MR) ile hastaların %28’inde geri dönüşsüz miyokard (kalp kası) hasarının oluştuğu görülmüş.

İşlem öncesi ve sonrası çekilen beyin MR ları karşılaştırıldığında işlem sonrası MR görüntülerinde %25 oranında sessiz beyin infarktları (kan akımının kesilmesinden dolayı hasar almış bölgeler) görülüyor. Bunlar bilişsel fonksiyonlarda düşüş ve depresyon ile ilişkilendiriliyor.

Yanlış anlaşılmamak için tekrar söylüyorum: Koroner stent gibi girişimler, elbette akut koroner sendrom dediğimiz kalp krizi ve kararsız angina gibi durumlarda hayat kurtarıcı. Bu durumda bir an önce bu pratiği gerçekleştirebilecek deneyimli bir merkez ve hekime başvurmak son derece önemli. Bunun aksini söylemek, benim gibi bu işlemi binlerce kez gerçekleştirmiş ve halen gerçekleştirmekte olan ve hatta babasına bile akut koroner sendromda stent takmış birinin kendini inkârı olur. Ancak bugün biliyoruz ki, modern pratikte gerçekleştirilen koroner girişimlerin yaklaşık dörtte üçü stabil semptomları olan ya da hiç yakınması olmayan kişilere gerçekleştiriliyor ve artık şu güne kadar birikmiş olan bilimsel kanıtlar açıkça gösteriyor ki, ateroskleroz gibi jeneralize (yaygın) bir hastalığa lokal (bölgesel) çözümler sunmak yeterli olmuyor, hastalığın doğal gidişatına olumlu yönde bir katkı sağlamıyor ve hatta bazen bu işlemlerin yapıldığı kişilerde anlamsız ve geçersiz bir güven hissi yaratıyor. Kanımca, bu tip bir görüntüleme ve sonrasında işlem yapılması önerilen herkesin bu işlemlerin yaşamsal riskler için sağlayacağı ek fayda konusunda ve işlemin buna karşılık getireceği ek riskler hakkında hekiminden yeterli bilgi edinmesi gerekir.

Peki en baştaki, serinin başlığını da oluşturan soruya verebileceğimiz en güncel yanıt ne olabilir? İşte benim çerçevemden bu sorunun yanıtı ve bazı öneriler:

Kalp krizi riskimizi en çok arttıran şey, damarlarımızdaki darlıklardan bağımsız olarak o güne kadar geliştirdiğimiz aterosklerotik plak yükümüzdür.

Peter Libby ve William Boden gibi iki dev ismin önerdiği gibi artık koroner arter hastalıklarının doğal öyküsünü tanımlamada ve yönetiminde iskemi veya darlık (stenoz) hipotezini bir kenara koyup bu hipotezin oluşmasında emeği geçmiş ikonları (Sones, Favaloro ve Grüntzig gibi) saygıyla ve minnetle anarak ve onların tıbbi cephaneliğimize kazandırdığı ve elbette evrilerek yerlerini koruyacak işlemleri de cebimizde tutarak plak hipotezini gündemimize alalım.

Plak yükü kadar, bu plakların hangisinin ne şekilde davranacağını öngörmemizi sağlayacak ve ilk işaretlerini veren yeni görüntüleme tekniklerine kapımızı açık tutalım.

AMA, AMA EN ÖNEMLİSİ…

En basit, en bilinen, en burun bükülen ama en çok da fayda veren şeyleri hiç ama hiç göz ardı etmeyelim: Sağlıklı beslenmeye, sporu hayatımızın bir parçası haline getirmeye, tütünden uzak durmaya, hipertansiyonun, kan şekerinin ve lipidlerinin kontrol altına alınmasına çok büyük bir inatla özen gösterelim.

Unutmayalım ki, kalp ve beyin damar hastalıkları oluşum mekanizmaları son derece açık bir şekilde ortaya konulabilmiş; işte sırf bu yüzden halen birinci sırasını işgal ettiği en çok ölüme neden olan ilk 10 hastalık listesinin içinde bulunmayı bile hak etmeyen bir hastalıktır.

Bu yazı dizisine son verirken, hepinize gösterdiğiniz ilgi nedeniyle çok teşekkür ederim.